19 Mayıs 2014

Somalılar katliamı anlattılar

Bana anlatılanlar, gerçekleşen şeyin kaza değil bir katliam olduğunu, olayın gerçekleşmesinin de, kaybın bu kadar çok olmasının da siyasi ve ekonomik sebepleri olduğunu ortaya koyuyor.

Soma'yı dün ziyaret edip işçilerle ve ahaliyle konuşma fırsatı buldum. Bana anlatılanlar, gerçekleşen şeyin kaza değil bir katliam olduğunu, olayın gerçekleşmesinin de, kaybın bu kadar çok olmasının da siyasi ve ekonomik sebepleri olduğunu ortaya koyuyor. Kaybettiğimiz işçilerin bir çoğunun aslında kurtulabilecek olduğunu sonucu da ortaya çıkıyor.

Somalı bir işçinin cenazesinde, kazadan kurtulan işçilerden birisi, olayın nasıl gerçekleştiğini anlattı. Daha önce kamuoyuna yansıdığı gibi, aşağıda büyük karmaşa ve panik yaşanmış, "mahşer yeriydi" diyordu işçi arkadaş, insanların öleceklerini anlayıp birbirlerine sarıldıklarını, dua ettiklerini, bir çok insanın havasızlıktan öldüğünü söyledi. Kendisi ve yanındaki 4 kişi, tesadüfen buldukları bir oksijen tüpünü sıra ile azar azar kullanıp hayatta kalmaya çalışırken, bir süre sonra bu beş kişiden üçü hayatını kaybetmiş. Kendilerinin de kıl payı kurtulduklarını anlattı. Yangın başladıktan sonra ilk iki saat yanlış bir karar ile içeri oksijen veriliyor ve bu da yangını körüklüyor. İki saatin ardından yan madenden gelen görevliler olaya müdahale edip havayı ters çeviriyorlar. Aşağıya acil hava verilen ve aslında çelik olması gereken borular plastikten yapıldığı için yanmış. "O çelik borular olsa istim havası ile işçiler kurtulurdu" diyor bir başka işçi. 

Eskiden var olan megafon sistemi kalktığı için yangın işçilere haber verilememiş. Daha önceleri, bu madende yine sık sık yangın çıktığında, hemen yer üstündeki kontrol merkezinden elektronik megafon sistemi ile en uzak köşedeki işçilere madeni terketmeleri söylenebiliyorken, artık bu olmadığı için kendilerine haber verilmediğini söyledi işçiler. "Biz olayı anlayana kadar iş işten geçmişti", dediler. İşçilere göre facianın en önemli sebeplerinden birisi bu. Bir taraftan, çıkış giriş yönleri işçilere haber verilmeden değiştirildiğinden işçiler aşağıda yönlerini kaybetmişler. 

Bu da çokça dile getirilen üretim maliyetinin düşürülmesi hadisesi ile bağlantılı. Çalışma koşullarını düşürüp maliyeti azaltıyor şirket, bunu da AKP hükümeti ile kolkola yapıyorlar. Emekli madenci Ahmet Güreş, işçilerin, yeterli eğitim verilmeden iki üç günlük bir tecrübe ile madene sokulduklarını söylüyor. Güreş'in babası 1955 yılında Soma'da madende bir yangında hayatını kaybetmiş, kendisi 77 günlük iken. Ahmet Bey, 'bir avuç kömür için bir ömür verenlere' sözünü 1980'lerde ilk dile getiren ve yazıya döken kişi. Başka bir işçi, daha önce de bir kez kaza geçirdiğini, kazadan sonra tutanak tutmaya gittiğini, amirinin ismini aldığını, tutanağı kendisine sormadan amirinin doldurduğunu söyledi. İşçiler, bir çok insanın maskelerin nasıl kullanılacağını bile bilmediğini söylediler. Ayrıca, kendilerine verilen gaz maskelerinin zaten çalışmadığını, tozlu, küflü olduğunu söylediler. Bir işçi durumu şöyle anlattı: "biz daha önce bir bakalım diye maskeyi söküp takmıştık. Hasan abi ile beraber söktük. Arkadaş, toz çıktı içinden, dedik bunu takarsak ölürüz." Kazadan kurtulan işçi, ilk işe girdiğinde kendisine verilen maskenin boş çıktığını söyledi, "Allah'tan bu sefer boş çıkmadı da kurtuldum" dedi.

Konuştuğum bütün işçiler, madenlerin denetiminin son derece göstermelik bir şekilde yapıldığını söylediler.  Çalışma Bakanlığı denetimcilerini maden içinde dolaştırmaktan sorumlu olduğunu söyleyen bir işçi, denetimcilerin geleceğinin 10-15 gün önceden belli olduğunu ve denetimcileri sadece madendeki sorunsuz yerlere götürdüklerini söylüyor. Çalışma Bakanlığı denetimcileri de dahil olmak üzere herkesin bu 'tamamen idareten', 'göstermelik' bir şekilde yapılan denetimlerden haberdar olduğunu söylüyor. Bu durum, benim daha önce araştırma yaptığım tekstil konfeksiyon atölyelerindeki 'sözde' denetim süreçlerine birebir benziyor. 

Sendika yöneticilerine de büyük bir tepki var. İşçiler, kısa süre evvel sendika seçimi yapıldığında, bölgede bulunan madenlerin yöneticilerinin kendilerine gelip seçmeleri gereken sendika yöneticisinin ismini verdiğini, bu kişinin mecburen seçildiğini söylüyorlar. Seçim günü servis otobüsünden inen işçilere kapalı zarfta seçilecek insanın isminin verildiğini ve işçilere bunu sandığa atmaları söylendiğini dile getirdiler. Dolayısı ile zaten tek adayla, usulsüzlükle ve işçilere yönelik baskı ile gidilen seçimlerde şirketlerin adamlarının sendika başkanı seçildiği söylüyorlar.

Soma Madencilik'in diğer ocaklarında çalışan işçiler işlerine mecburen devam edeceklerini, çok kredi borçları olduğunu söylüyorlar. Çalışma koşullarının zaten çok kötü olduğunu, sabah işe başlarken madenin içinde 3 km yürüdüklerini, daha işe başlamadan tükendiklerini söylüyorlar. Çalışan bir çok işçinin emeklilikleri almış işçiler olduğunu, 1800 Lira olan kıdemli işçi maaşının emekli olunca 1000 Lira'ya düştüğünü ve yetmediğini söylüyorlar. Şirketin işçilere susmaları için para teklif ettiğini benim konuştuğum işçiler de söylüyor.

Bugün okuduğum bir habere göre, 1990'lardan bu yana, hava kirliliği sebebiyle kömür kullanımı düşüp doğal gaz kullanımı artıyordu. Ancak 2005'te kömür madenlerinin özelleştirilmesi, doğal gaz fiyatlarının artması ve AKP'nin kömürü sosyal yardımlarda artan şekilde kullanması ile birlikte kömür tüketimi ve üretimi özellikle 2007 sonrasında hızla artmaya başladı. Konuştuğum bir işçi "2008'den sonra madencinin hali harap" diyordu. Emekli işçilerin anlattığına göre, Soma'daki felaket, özellikle AKP'nin kömür yardımı ekonomisi ile yakından ilişkili. Soma Madencilik, yoksullara dağıtılan yardım kömürlerini devlete satan bir şirket. AKP'nin yardım politikaları arttıkça, şirketin üretim miktarı da artıyor, böylece daha evvelden 'riskli olduğu' gerekçesi ile üretim yapılmayan maden damarlarında da üretim yapılmaya başlanıyor. Riskin kaynağı şu: bu maden, zaten sıkça yangınların çıktığı bir maden. 1998'den beri madende çalışan bir işçi, madenin işletmecisi devlet iken, bu yangın çıkan kısımlar riskli olduğu için üretime açılmazken, özel şirketin üretimi artırmak için riskli alanları da üretime açtığını söyledi. Dolayısı ile felaket riskini artıran şey, katliamı ortaya çıkaran şey, devlet ile şirket arasındaki ticaret anlaşması ve devletten gelen talep ile üretimin kontrolsüzce artırılması.

@yorukerdem

Yazarın Diğer Yazıları

Özgür Özel’e çağrımdır: Ekrem İmamoğlu’nu cumhurbaşkanı adayı ilan edin

Ekrem İmamoğlu, Erdoğan ile yarışırsa kazanır. Hem anketler hem kamuoyu algısı hem de kendisinin siyasi enerjisi bir siyaset sosyoloğu olarak bana bunu söylüyor

Karşı propaganda başladı: Muhalefet ne yapmalı?

Karşı propaganda kampanyasına karşı, karşı-karşı söylem geliştirmek muhalefetin işi. Burada ne denmeli üzerine bazı önerilerim olacak

Anksiyete ve eleştirellik krizinde bir muhalif seçmen

Seçimlere 3 ay kala, muhalif seçmenin bir anksiyete krizi yaşamakta olduğunu düşünüyorum. Ve bu da, seçimi muhalefetin kazanacağı gerçeğini görmemizi engelliyor

"
"